22 Şubat 2008 Cuma


hiçbir şeyim yok senden başka

yani ölesiye zenginim.

teslim olalım gel bu aşka

belli ki ben senin kaderinim

seni yaralar, kendim kanarım

ah, ben buna yanarımyan

yana bile, senden ayrıyım

aşk bu degil sanırım.

bıçağın sırtında olsak da

aşkın en deli yerindeyiz

belki sonsuz bir karanlıkta

ama ateşin ta içindeyiz

seni yaralar, kendim kanarım

ah, ben buna yanarımyan

yana bile, senden ayrıyım

aşk bu degil sanırım

20 Şubat 2008 Çarşamba

Geleceğin ne getireceğini bile bilmeden geçmişin acılarına razı geliyoruz. Bu işte bir terslik var. Bir şeyler yanlış gelişiyor hayatımda, bulamıyorum. Belki fazla yalnızlık, belki yaşanılanların fazla güzel olması, zaman zaman, belki de yaşamam gereken daha doğrusu hakkettiğimi düşündüğüm hayatı yaşayamam henüz. Kim bilir, belki güneş bir gün tam benim üstümden doğar, batmamacasına, bakarsın yağmur yağar ıslatmamacasına beni, sırf üşütüp hasta olmayayım diye, bir sakin zaman arasında yürürken altında. Ya da gökyüzüne bakarken "mavi" bulutlar görürüm bir gün, bıraktığım gün batımlarından kalan hayatın kızarmış yanına değen.Umutlarım var. Gelecek, umudun dayandığı tek nokta. Benim umutlarım geçmişe dair, gelecekte bulacağım geçmiş. İnsan bugünden umut edemiyor, illede gelecek olacak. Beklemek hoşumuza gidiyor belkide, bırakamadığımız bir hayalin gerçeğini bulabileceğin bir zamanı beklemek, sessizce, sabırla. Bir gün karşına çıkarsa ne yaparsın dediğin insanların içinde gezindiği ve senin hayal olmasına rağmen onlardan kaçtığın bir zamanı bekliyorum. İçindeki olasılıklar hoşuma gidiyor, ola-ma-salıklar arasına karışmış gerçek bir hayatın, sahte yüzünü seviyorum işte.Hep güneşi karşılamak isterdim küçücük yüreğimle, bir gün güneşi yolcu ederken farkettim umudun da yaptığım yolculuklarda kaybolduğunu. Bir pazar sabahı sessiz bir sokakta bisiklete binmeyi kendi kendine öğrenmeye çalışan o yalnız çocuğun hayatını özlüyorum, tam bıraktığım yerde. O çocuğun umudu ben değildim, rüzgar biraz sert esti ve ben umudu baıtda unutup biraz doğuda kaldım güneşe nazaran.Bazen kendimden yoruluyorum ne çok...diyorum kendime ne çok düşünüyorsun diye. Bundandır belkide özlemim geçmişe. Aldıklarının hiçbirini geri getirmeyen bir varlık var ortada, gözümün içine baka baka akıyor, acıtarak bütün yaralarımı.

19 Şubat 2008 Salı


Nasıl bir yangın ki bu


Alevlerin bile canı yanıyor


Nasıl bir yalan ki bu


Kelimeler kaçacak yer arıyor


Gel bunları olmamış sayalım desemde boş


Hiç inanma..


Gel güneşi doğmamış sayalım desemde yok


Artık sen bana kanma...


Yüreğim ağır yaralı derinden


Yanmaz artık istesemde yeniden


Çok yaralar sardı kalbim ama


Bu yara kapanır mı bilemem..

Düşünüyorum da,sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek...Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi,naif yönlerimizin keşfedilmesi,cesaretsizligimizin anlaşılması,korkularımızın paylaşılması sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti. Kabuklarımızın altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız......Ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında. Hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden. İstiridyeler, deniz minareleri, midyeler. Kirpiler ve kaplumbağalar gibi. Sahi koruyor mu bizi bu çatlamamış sert kabuk? Kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi? Yoksa zarar mı veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize.?Hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi? duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu? Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak. Ne çıkar ateşböceği sansalar beni?
...
Belki en hoyrat yürek bile ateşböceğinin o uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna el kaldırmaya kıyamaz? Anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım karşımdakine. O da çözülecek belki. Samimi ve güvenliksiz, silahsız biriyle göz göze gelince. Oysa bir görebilsek bunu. Kalmadı böyle insanlar demesek. Güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak. Kırılmaktan korkmasak. İncinsek, yaralansak. Ne olur bir darbe daha alsak. Yeniden açsak kendimizi, atabilsek o kabuğu. Denesek. Risk alsak. Yanılsak. Fark etmez.
...
Tekrar, tekrar bıkmadan denesek. Ve kucaklaşsak yeniden. Tıpkı eskisi gibi. Ne olduğunu anlayamadığımız o onbeş yıldan öncesi gibi. O zaman fark edeceğiz. Ne kadar özlediğimizi birbirimizi. Neler biriktirdiğimizi, kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi. Beraber geldik beraber gidiyoruz oysa. Vakit az, paylaşmak, sarılmak için. Yaşadığımız coğrafya zor, sartları ağır. Yüreği daha fazla küstürmemek lazım. Sırtımızda ağır küfeler, her gün katlanan. Ve koşullar bir türlü düzelmeyen. Sevgiye çok ihtiyacımız var. Ufukta kara bir kış görünüyor.Ancak birbirimize sokulursak atlatırız o günleri. Kırın o sert, o ağır kabuklarınızı. Kurtulun bu yükten. Korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize. Yalnızlığa mahkum ediyor bizleri. Hem hepimiz bir yıldızız. Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi
Durgun olduğumu hissediyorum... Her yer karanlığa bürünmüş, etrafımdaki her şey kırılıp dökülüyor. Aklıma takılan binlerce soru beni sürekli meşkul ediyor, dokunduğum her şey parçalanıyor, kanıyor... Bir çocuk var içimde, adı belirsiz, kimliksiz cebelleşip duruyorum onla. Ama onunla durmadan, usanmadan uğraşıp duruyorum. Benden ona uzanan bir bağ var aramızda... Bu durumdan acı çektiğimi biliyorum, umarsızlık tüm atılımlar yıkılıp gidiyor... Yıldızlarla döşenmiş küçük bir gökyüzü kurtulamadığım bir an. Dilek tutuyorum. Tuhaf bir düş, ötesi bir hayal... Verdiği sözü tutmuyor hayat; tutsa bile özlediğimiz şeyin öznelinmeye değer olmaktan ne kadar uzakta bulunduğunu göstermek için yapıyor bunu... Kimi zaman umut, kimi zaman da umulan şey aldatıyor bizi. Bir eliyle verdiğini öteki eliyle alıyor... Bir belirsizlik içindeyim, içimde bir şey var ona yanıt veriyor... Her şey öylesinee uzak ki... Ya ben yaşadığım hayatı anlayamadım, ya da bu hayatın hiç bir değeri yoktu. Artık hayal kuruyorum... Sahibini arayan düşler kuruyorum... Bana gelmesini istiyorum... Hayatım çocukluğumun öncesinden yaşanıyor. Ne çok istek... Ne çok özlem... Ve ne çok acı... Çok şey ummuyorum, kendime bir çıkar yol arıyorum... Nedeni olmayan kimsesiz bir sevgi bu... Aşkın içinde yitip gitmek ve kaybolmak... Kendimi çok yalnız duyumsuyorum... Ruhumda öyle bir ağırlık var ki, bütün yetilerimi köreltiyor, hareketsiz bırakan bir bıkkınlık veriyor ve her şey eziyet haline geliyor. Düşlerin sahibi benim... Kendimi berbat hissediyorum... Gece karanlık, simsiyah bir gökyüzü, ay korkuyor, çıkmıyor gecenin içine... Çoğu zaman kendimii şaşırtıyorum. Kendime kızıyorum. Bir çok şeyi kaçırtıyorum, kendimi takip edemiyorum. Şaşkınlık içinde kandime bakıyorum... BENİ KONUŞMAK VE SEVMEK SUÇLARINDAN YARGILIYORLAR... Hayat ne kadar durağanlaştı, saatler inanılmaz ölçüde uzadı. Solmak üzere olan çiçeklerin arasında kendi hayalimi görüyorum. Ama gözlerim hayal gücümün tehlikeli görüntülere karşı tüm perdeleri delip geçiyor... Aşağı iniyorum, ağlamakta olan çocuğa sarılıyorum. Bana bir mesaj oldugunu sölüyor. Birinin ölüyor olduğu mesajı bu. Biliyorum ki ölmekte olan benim... Tüm düşler başladığı gibi sonlanır mı acaba? Kimbilir...

14 Şubat 2008 Perşembe


Gece başlamışsa ve uyumak için acele etmiyorsa yüreğin; hala düşünecek hala yapılacak bir sürü işin ve bir sürü planın olduğunu söylüyorsa beynin; buna karşılık günün bütün yorgunluğunu belki de hiçbir şey yapmamana rağmen sana hissettiriyorsa bedenin...
Üşüyorsan ama soğuktan değil. Susuyorsan ama korkundan değil. Gidiyorsan ama istediğin için değil ve arıyorsan ama bulmak için değil. Her dakika daha ağır geçiyorsa ve geçen her dakika seni daha fazla yoruyorsa... Gelecek seni güldürmüyorsa aksine geçmiş özletiyorsa kendini. En masum anında lanetlenmişse bedenin...Vazgeçmek istemediklerinin senden kaçarcasına uzaklaştığını görüyorsan ama koşamıyorsan artık ve her bağırmak istediğinde düğümleniyorsa sözcükler boğazına ve canını acıtıyorsa içinde kalan her bir harf.Aynı masalda ne yapacağını bilmeyensen. Isırılmış elma gibi düşüvermişsen yere. Masal devam ediyorsa ve kimse seni düşünmüyorsa artık...17 senedir üzerinde uyuduğun yastıkları bir bir atıyorsan yataktan ve bulamıyorsan kafanı rahatlatacak hiçbir şey o karanlıkta. Işıkları açmak dağınıklığı görmek kadar dayanılmazsa…Gökten düşen üç elmadan biriysen başkalarının mutluluğu için. Masal bitmişse Bir çığ gibi geliyor demektir "AYRILIK"…
Masal bitti… Kaç… Kurtar kendini…
küçümseme sana duyduum zayıflığı kendini bukadar önemseme!
Şimdi ... Ne yokluğundan yakınmak,ne varlığını kazanmaya uğraşmak.. Ayağa kalk desem yüreğime, bir sürgün olur gideceği yollar. Ardıma bakmadan gitsem, içimde varolan aşk beni çarmıha gerer gittiğim her yerde. Şimdi susmalıyım .. Şimdi... daha da yalnızlaşmalıyım ,hayat çırılçıplak kalmalı ellerimde. Düşlerimi tanımsız düşürmeliyim gözlerimden. Ve her gelen gün ,bitimsiz bir ölüm olmalı yüreğimde. Ve ben haziran titremesinde sonu uçurum bir uzun yolculuk olarak asılı kalmalıyım senin zamanın da..... Şimdi...Arsızca tenime dokunan yalnızlık, ruhumda hissiz bir ayaklanma, simya değmemiş bir yürek ve tükenmiş bir bedenle geldim sana. Şimdi...Bir adanmışlığın geride bıraktığı boşluğa incittiğin gülüşlerimi ekledim. Şimdi...Sözcüklerin ihanetini taşıdığın yerde, yüreğimden sana taşıyamadığım aydınlıkta umarsız sözcükler ekliyorum ikimize. Şimdi...Gözlerime bak ve anla beni. Parçalanmışlıklarımı al ve içine yaşamsal anlar yama. Ağlamayı sustuklarımı al ve kurak gözlerine yağmur ekle. Gülüşüme eklediğim iç kanmalı suskunluklarımı duy ve sözcüklerine susku , içine sesleniş yap onları. Şimdi... Dışa vurulmamış bir iç çekiş gibisin içimde. Avutma düşlerimi , hırpala ,yak, darmadağın et, hadi durma öldür bendeki seni. Şimdi..özlediğim sen olmasan diyorum. Tek kişilik bir yalnızlığa soyunsa yüreğim. Sana dair olmasa tutulduğum şarkılar . Senden kaçmak uğruna ,nefrete sığınmasa yüreğim. Kaçtıkça senin geçtiğin bütün yollardan , üzerime sen eklenmesen diyorum uğradığım bütün duraklardan. Yani kaçmalarım olmasa senden sana. Senin intiharların düşmese düşüşlerime. Sussam susuşlarına . Şimdi..senden kaçmak uğruna sığındığım tenhalıklardan sen çoğalmasan diyorum.. Ve şimdi...neden bilmiyorum yine sana çoğalıyor sevmelerim senden azalırcasına...






13 Şubat 2008 Çarşamba

Hala saklı bir yerde o görmediklerin O bilmediklerin, içimdeki acılar... Hala kaldı bir yerde o hissetmediklerin, Hiç sezmediklerin, İçimdeki aşk... Geçmişi hatırlatır... Hatırlatır bu yağmurlar... Bu yağmurlarda kaybetmiştim seni. Ve karanlığı hatırlatır... Hatırlatır bu rüzgarlar... Bu rüzgarlar alıp gitmişti benden seni. Ve şimdi sokaklar... Sokaklar yalnızlığa çıkar... Yıldızlar gökyüzüne... Gece olunca bişeyler çöker yeryüzüne Soğuk ıssız sessizce... Neden hep pencerede bekleyince daha çabuk gelir sanır o bekleyenler... Neden o kaldırımlarda yüzlerini göremediğim insanlardan biri sanırım seni sen bilmezsin... Bilmezsin nasıl olur insan Nasıl olur aysız gece yalnızken... Üşüdüğünü sanırsın aniden, Ağladığını duyarsın birinin içinde hıçkırarak sessizce.. Ellerin... ellerin... Ellerin cennetimdi benim... Gözbebeklerinde kendimi görmek istedim... İstedim bir sabah... Güneş doğarken güneşe gülümsemek, Güneş batarken başımı omzuna dayayıp, kapamak gözlerimi dünyaya... Kapkaranlık bir gece saçların ellerimde, Ay ışığının ışığı yansırken kirpiklerinden yüzüme... Sabaha kadar yanında uyumak isterdim bir gece... Sessizce...
Yalnızlık şimdi bir küçük şehir
Yollarından kar erir gelir...
Üşütür bizi ıslatıverir
Ellerindeki yağmur değil...
Çarptım! Ama ağlamadım
Ağlamak; kayıp çocuk bu şehirde.
Kaçtım! Ama ağlamadım
Ağlamak; düğüm düğüm düğüm gözlerimde.
Saçtım!
Ama toplamadım kalbimi Kalbim kayıp bu şehirde
Yaktım!
Ama ağlamadım Ağlamak bana yasak içimde!

Düştü elleri içimdeki boşluğa, Su titredi, yaprak oynadı dalında. Kesti elimi yüzündeki kirpiği, Kalbimde bir çiçek açtı.. yine... Bir rüya olmalı gördüğüm, Gördüğüm bir rüya olmalı, Belki de belki de hiç uyandırmamalı... Sonbahar sonbahar olmalı, Sebebi sebebi sonbahar, Sonbahar sonbahar.. Korkmuyorum hiç ! Başla hadi! Sar karanlığına beni, Al en derinine hadi! Sar bikere sar bikere! Başla hadi! Vur yalnızlığınla beni, Yerden yere yerden yere hadi! Vur bikere vur bikere! Başla! yıka yağmurlarında beni, Islat yine ıslat yine hadi ağlat! Kaybet kaldırımlarında beni, Yürüt yine üşüt yine hadi! Korkmuyorum! Korkmuyorum!

sevmek eski bir yolcu, artık geri dönmeyecek... ayrılık bir şarkı, hiç dinlenmeyecek... aşk eski bir palavra! artık burdan geçmeyecek... inanmak bir yol, kimse yürümeyecek... hayır,istemem bir başkasını! yalnız da ayağa kalkabilirim... hayır,dokunma! bir başkasına tutunmadan da ayağa kalkabilirim...

12 Şubat 2008 Salı

Kaç kurtar kendini

Ben oyalarım; git

İçimde ne varsa sana alışan

Hiç olmamıştı belki

Hayat yalanlar bizi

Dilerim güçlüdür zaman bu acıdan

Yağmurdan sonra toprak kokusu yüzün

Dokunsam da özlesem de aynı hüzün...

Aynı hüzün.....

Bir kıs bul kendine sana aynalar tutmasın

O kadar güzel yüzün; içime bakmasın

Seni korkutmasın

Özlesen de arasan da kendine sakla

Herkes herşey senin olsun Bir beni yasakla tek beni yasakla


Bir yıldızın gökten kaybı kadar arsız


Ah; bu gidiş çok zamansız


Sensizliğin tam ortasında


Oyunsuz, oyuncaksız


Ellerin... ellerin


Şimdi ellerin elleri


Saçlarından bir yol inerdi ortasına ellerimin


Şimdi bir akarsu misafir içimde gözlerimin


Gözlerin... gözlerin


Bazen susar bazen bağırır yaralanmış sözlerin


Senin suskunluğunda bir çığlık; vuruverir özlemin


Özledim... özledim


Ben acılarımı dışladım


Seni kendime eşledim


Yokluğunda yağmur oldum; Saçlarını düşledim



Son yolcusu o eski zamanların

Sana yazmış özlem dolu mektubu

Tek derdi güzel sonları masalların

Gözyaşları doldurmuş giderken boşluğu

En çok beni severmiş o

Beni aramış gözleri giderken

En çok beni severmiş o

Beni aramış gözleri

Kalbinde belirsiz bir yolun kuşkusu

Titrek sesinde umutların avuntusu

Bir mendil eski bir resim bulduğum

Tahta masasında bilmeden unuttuğu

11 Şubat 2008 Pazartesi


“Gözleri mahsun bakan, çok eski bir adam tanıdım. Ceplerinde taşıyordu beş yaş düşlerimi. Yüzü güneşli bir ilkyazdı, elleri yıldızlı bir Olympos gecesi... ve aynı yerden kanıyorduk yara aldığımızda... Yüreği endemik bir kır menekşesi, hercâi.. varlığı epidemik bir yaz nezlesi...” diye başladı masal...

O masal hiç bitmedi!

Sol göğsümdeki ben gibi taşırken varlığını yüreğimde... yaptığı kardan adamı buzdolabında saklamak isteyen küçük bir kızın çocuksu inancı, inadı ve saflığıyla... her okuduğumda bir kez daha kendimle tanıştığım şiirleri, kırmızı kokulu dağ çileklerini sever gibi gerçek, içten, sebepsiz... sorsalar:Yorumsuz! Seviyorum seni.... Kardan adamın dostluğu güneş çıkana, güneşin dostluğuysa hava kararana kadardı. Büyümek, öğretmişti çocuksu denklemlerin gerçek hayatta geçerli olmayacağını. Bir yenisi, gidenin yerini doldurabiliyordu, kabullenmiştim zor da olsa... Ama sen benim beni terk etmeyen en dostum, yerini başka hiçbir varlığın dolduramadığı tek yalnızlığımsın! İşte bu yüzden hiçbir sıfat tamlamaya, tanımlamaya yetmedi, yetmiyor seni!

Bir bakmışsın yok olmuş seninle gelen zamanlar!

O zamanlar ki sırf sen bulamayasın diye,

sadece ihtiyacın olduğunda baktığın anıların dağarcığına özenle saklanmışlar...

Biliyorum, tarifsiz tedirginsin ve korkuyorsun...

"Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!" diye korkuyorsun.

Elinde tuttuğun o bahar dalı kuruyup yitmiş, ilk sevgilin niyetine kitap arası saklanan bir kır çiçeği gibi... Arabalarla yanından geçerken keşke şimdi inebilsem ve yuvarlansam şu gelincik tarlasında dediğin zamanlarda niye bunu yapmadığına dair pişmanlığın daha da büyük şimdi... "Yalnızlık, gittiğin yoldan geliyor" diyen şairin ne demek istediğini, bu dizeyi ilk okuduğundan on beş sene sonra anlamış olmanın şaşkınlığını asarsın suratının en orta yerine... Her ölümün yaşamı anlamak adına bir fırsat olduğunu kavrarsın sevdiklerini terk ettikçe mezarlıkların gudubet soğuklarına... Sevdiklerinizi toprağa sakladıkça saklandığınız veya sakladığınız duygulara yakalanırsınız...Yaşamının sadece zirvelerde yakalanabilecek bir tat olmadığını, her adımın, her anın kendi tadı olduğunu ve bütün bunların toplamına yaşam dendiğini anlarsın, "Bunu neden daha önce fark etmedim!" diye düşünmenin sağrısında anlarsın hem de...Anıların eskimiştir artık, sen bunun farkında değilsindir, asıl çözümün onlara sığınmakta olduğunu sandığından ilerisi için anı olabilecek şeyleri yaşamayı da boş vermişsindir! Eskidikçe sığındığın geçmiş, yıllarca inandığın, yılların ağırlığı ile sevdiğin kavramların yerlerine yenilerini koymak zorunda olduğunun ayırtına varırsın...

Sevginin yerine inanmayı koyarsın ki; sevdiğine inanmaktan çok inandığını sevmenin daha önemli olduğunu artık öğrendiğin için...

Eşitliğin yerine dengeyi koyarsın ki; yaşamda var olabilmek için sadece insan olmanın yetmediğine, ürettiklerinle ve emeğinle yaşamın içindeki yerini alınabileceğine gün geçtikçe daha fazla inandığın için...

Özlemin yerine dokunmayı koyarsın ki; özlem coğrafyasında haritasız bir kâşif olmanın zorluğunu anladığın için...

Korkularının yerine illâ ki umudu koyarsın ki korktuklarından umudu kesmek ve umut ettiklerine ulaşamamaktan korkmamak için...

Öfkelerinin yerine anlamayı koyarsın ki anlamanın onaylamak demek olmadığını artık anladığın ve öfkelenmeyi gün geçtikçe anlamadığın için...

Kırık dökük sesini toparla artık. Gözyaşların yüreğime damlıyor. Dağlanıyorum acınla...Hep gülüşler asılıydı doyamadağım yüzünde. Lütfen izin ver, anılarıma saklayacağım, hatta baş köşesine oturtacağım bu günden kalan gülüşün olsun. Yakışmıyor sana hüzün... Toparlan artık kış günlerimin kardeleni...Bizimki bile bile ladesti. bak sımsıkı sarıldığımız yaşanmışlığımız var. Eksik mi diyorsun, yarım diye mi söyleniyorsun? Belki de böyle olduğu için hep vazgeçilmez olacak aşk adına yaşadıklarımız...Hem belki kavuşmalar öldürürdü narin aşk güvercinini. Bırak özgürce kanatlansın, mavinin en koyu tonlarında pembe umutlarına kanat çırpsın...Sen yarımsın, ben yarımım, aşk yarım kalmış çok mu?

hayatımın anlamı adam...Dilim dönmüyor yokluğuna dair hislerime...Kelimeler nasıl da yetersiz...Aradım taradım, tüm sözlüklere baktım. Sensizliği anlatan o keskin kelimeyi bulamamışlar Onu hissedebilen bir tek benim. Ne yazık ki ben de o kelimeyi bulmakta işte böylesine yeteneksizim...Çaresizim harflerin ses vermediği duygulara karşı... Sadece izdüşümlerini anlatabilirim sensizliğin. Sanki bir kerpetenle tırnaklarımı teker teker söküyorlar seni silebilmek adına geleceğimden. Ama onlar bilemezler ki geçmişime diktiğin yüzyıllık çınar ağaçlarını. Tıpkı o ağaçlar gibi büyüyeceksin geleceğimde...Varsın olmasın elin elimde, varsın değmesin gözün gözüme. Sen kazılısın bende...

Bir kendine geliş borçlu bu gün bana. Bilmem ki tek bir kadeh şarap içmeden yaşadığım bu sarhoşluktan ayılır mıyım Kim yükledi bedenime içinde alkol olmayan sarhoşlukların serseriliğini...Naralar atmak istiyorum, “hey insanlar silkinin yüreğimin yarısı kopuyor benden, bana ne sizin saçma sapan sevinçlerinizden, bana ne sizi boş yere üzen kederlerden” diye haykırmak istiyorum. Çıkmıyor sesim, tıpkı kabuslardaki sessizlik gibi bir şey bu yaşadığım. Sessiz, sadece kendi duyduğum çığlıklar atıyorum...

Ama bak yine ıslak yüreğim. Haklısın ... Sana nasıl ağlama diyebilirim. Ben karşında birbiri ardına dizerken gözyaşlarımı, nasıl saklarsın sen umutsuzluklarını...Bilirim kıyamazsın. Kıyamadığımız nelerden vazgeçtik bu güne kadar bir düşünsene. Kaç vazgeçiş yükledik geçmişimize. Ağla aşkımıza vedalar yazgılı adamım...Ağla. Ağla ki ben de kırayım zincirlerimi. Gün bugündür. Vedamıza hediye edelim gözyaşlarımızı. Denedim, olmadı. Güçlü kıs elbisesi bedenime uymadı. Ki ne zor zamanları atlatmıştım ben bu elbiseyle. Bu ayrılığa o bile dayanmadı.... Yazgının çizgisine uzat adımlarını. …zaman ayrılık zamanı...

8 Şubat 2008 Cuma

yaZık oLDu aMa bittiN!
Her gün beni yarın anlarsın diye bekledim ve bugün de bekledim ama anlamadın, anlamayacaksın da.., umutlarım bir yağmur olup düştüler gözlerimden..Her aşk böyle mi başlar bilmem, benim senden başka aşkım olmadı ki hiç.. Her acı böyle yakar mı bilmem, benim sen kadar büyük acım da olmadı ki hiç...Neydi bizi bir araya getiren bunca engele rağmen, neydi bizi ayırmayan bunca öfkeye rağmen..Yıllardır beni anlayacağın yarınları özledim, bıkmadan bekledim..Ne derlerse desinler, gözlerimi kapatıp sözlerine güvendim..Ama olmadı...Yine de anlayamdın beni artık snden nefret mi etmeli inan nefreti kendime yakıştıramadım ki....

Bir parça daha kırıLdı içim, biraz daha kanadım.

Biraz kan aqLadım, biraz kendime biraz sana

Birazda suçsuz, qünahsız insanLara kızdım.

Sonrada dışarı attım kendimi...

Uzun uzun yürüdüm.

YaptıkLarımı, yaptıkLarını, yaşanan, yaşanmayan her şeyi düşündüm.

Bazen hakLı sen oLdun, bazende ben...

Sonra yoruLduqumu fark ettim.

YitiriLmiş bir hayatın muhakemesini yapmaktan yoruLdum.

SaqLıqımı, seneLerimi qurura yenik düşmüş bir hayatın,

KırıntıLarını kurtarmaya çaLışmaktan yoruLdum artık...
Sözlerinle vurulduğum gün,anladım ki aşk vicdan istermiş..! Aşk sabır istermiş..! Aşk emek istermiş..! Sen bu aşkta emeğini, yıkıp,parçalamak için kullandın.Sen,bu aşkta sabrını benim sabrımı ölçmek için harcadın...Sende eksik olansa “ vicdan” dı... Şimdi bu sana son sözüm: Birgün dönmeyi düşünürsen Kaybettiğin vicdanını bulduğun gün çık karşıma..!

kolay değil,

rol yapsamda bazen

beni hiç bişey güldürmüyor

sorun değil,

çünkü artık zaten beni hiç bi dert öldürmüyor


Kacmak istersin hayattan..tek basina yasamak karanLikLarda..yapamazsin..birakmazLar pesini..ønLar køvaLadikca sen kacarsin..nereye øLdugunu biLmeden..bir gùn kazanicam diye inad edersin..kazanamazsin..sønunda yeniLir ; hayatLar icinden hayat secersin..sebebsizce ya$arsin õLmek isterken deLice..

Ben noktalarken seni sevdim,sevmiştim derken

senin her başlangıcın seviyorumdu

Bitişin beni yalanlamak oldu...

Değişen ben değildim, Ki şu anda inan ki çok değiştim!

Değişen sahtekarlıkların inandırıcılığıydı

Güvensiz aşktansa

Güvendiğim sevgiyi saklarım kendime

Bedeli yeklikse uzak düşmem kendimden

Ayrık otları bitmeden çeker giderim hiçlikten...

Uzun... Uzun ve güzel bir ömür sığar hiçlikten gelmiş bir "Herşey"'e Anlayana ve anlamayana... Yine de özlerim bazen en sığ anlarını

Yine de nefret etmem seni sevmiş olmamdan.. Bazıları ilk defa AŞK'ı bulduklarında AŞK'la tanışırlar... Ve o andan sonra AŞK ile AŞK'ı karıştırmamayı öğrenir,bilerek yaşarlar..... Bilge insanlar der ki: Bir yanlışı öğrenmek, doğruyu öğrenmenin bir başka harika halidir...





Aynı oyun kutusunun içine konulmuş
Bir tavla pulu ve bir satranç piyonu
Dünyamız farklıydı, Yolumuz ayrı
Ben belki yokluğunu tutardım da bir piyonun
Sen tavla bile bilmezdin !!!

Annem..buz gibi havada yüzümden çıkan ateşimi ölçmek için alnımdan öpsene.Görüyorsun tükendiğimi.Telefonlarım kapalı günlerdir.Her çalışında yüreğim ağzımda yaşamaktansa böylesi daha iyi.Çokca ihtiyacım var sarılmana.


Kelimelerimin her biri kendi yolunu çizecek kadar dağınıkken kimse içimden geçenleri bilemez.Söyleyeyim birilerine kimseye acımı yaşatmayı düşünebilecek kadar bencil biri olamadığımdan ölmedim daha.İnsanlar hatalarını anlayıp kendilerini affettirmeye çalışacaklarına zamanı ileriye sarmakla kolay olanı seçiyorlar.Yaşadıklarını unutmayı.Oysa ben bilirdim içimdeki bıçak izlerinin kapanmayacağını.

rüsgargüLüne teşekkürler....








aşkmış hiç olmayan bir Tanrıya inanmak anlamı olmayan kelimelermiş dualarımız elini kesip bacağındaki acıyı unutabilir misin ? yüzüme yapışmış bu yalanın izlerini hangi makyajla kapatabilirsin? bana artık inanmadığım bir güneşi doğurabilir misin ? .. ben kaybettiğin sesim öldürdüğün melek ben o'yum.. içindeki en büyük kayıp kalbindeki siyah iz yüzündeki sessizlik sukunetle gömdüğün metanetle başında beklediğin..ben artık; varım,yok oluşundan doğan insan dilindeki




Müzik 'i.x.i.r'in Olsun.. ;)




bukadar güsel çalışmalar yaptıı için ixir e teşekkürler.........




biz sokaklarda baaırırrdık eskiden
içimizde acı diil mutluluk vardı
heyecnla milleti umursamaz yaşardık
arkamıza bakmadan koşardık
kopardık
bazende laf atardık
azarlanırdık
ama mutluluk paylaşırdıkk
birbirimizee sevgi aşılardık
şimdi şırıngalarımız kırılsa bile
sözler yetio bzen
eski hissiyat HİÇ bi zaman olmasada
biz birbirimizi biliyoruz !!!
GeLeceğini merak edereq işLedik kendi hayatımızı.. MutLuLuq ve başarı beqLedik heb. ikisini de buLduğumus zamanLar oldu, ikisini d kaybettiğimis zamanLar. Hayatın bisle daLga geçtiği ve bisim hayatLa daLqa geçtiğimis zamanLar oLdu. HayaL kurmaqtan biLe korktuğumus günLer gördük. HayaLLerimizi biLe aşan günLer bazen. Geçmişi unutmayı öğrendik, geLeceği merak etmemeyi…



ve şimdi sana sadece bunalrı diorum;
Sen sadece gül
Güzel zamanlara tutunsun yüreğin

Yastığın kar beyazı bulutlar
Düşlerin hep pembe olsun
Yıkanmasın yağmurlarla gözlerin
Sen sadece gül
Ellerin yalnız güzel ellere dokunsun
Ayakkabıların cam
Damağında hep çikolata tadı
Uzandığın her elma şekeri senin olsun
Sen sadece gül
Elinden kaçırmadığın Rengârenk uçan balonların

Rüzgârlara kaptırmadığın Kocaman kuyruklu uçurtmaların olsun
Sen sadece gül
Sönmeyen güçlü yıldızların

Yolda bırakmayan pilli trenlerin
Hiç ağlamayan güzel bebeklerin
Şımarabileceğin şımartanların olsun
Sen sadece gül
İnancın kılavuzun olsun en büyük düşlerine
Hayata inat
Her düştüğünde ayağa kalkabilecek gücün olsun dizlerinde
İçindeki masumiyet büyüsün bir düş pembeliğinde
Sen sadece gül bebeğim
Ve herkes için bunu dile
kardeşim *e<3

7 Şubat 2008 Perşembe
















Ş imdi kaybe††iğin
E skiyi
Yeniden ge†irmek için

u†sak oLman gerekir yaLanLarına
A ffe†miyor †anrı
N eye yarar uğraşsanda
A r†ık
F arkına var herşeyin
F aydasız yap†ıkLarın
E minim
uzakLar
M u†LuLuğuna
E ngeL ve
Y asakLar
E ceLin
C anına okudu seninse şimdiye dek
E n iyi yap†ığın
K aybe†mek oLdu!

KötüĿeгden İntikam AĿmıчoгum,İчiĿeгi ÖdüĿĿendirmiчorum ,KendimĿeчim , HuzurĿu OĿmaчı Seviчorum...! sözĿerin büчük чürein küçük, чanĿışĿarın çok doğruĿarın чok, bi şeчĿeгi gökĿeгe çıkaгtıp mutĿuчum sanıчosun, kendine göгe şansĿısın, bana göгe zavaĿĿısın...!

Bir tebessüme ait kırık bir kaç damla gözya$ı....

Sebebsiz beLkide sebeblLi...

BeLki isyankar... BeLkide sitemLi...

GüLümsemeye dü$man bir kaç damlLa gözya$ı...

Hayatı sevmeyen..

Ya$amak istemeyen,TebessümLere ait ve üzgün..

BeLkide gidi$Lere aLı$ık oLdugu içindir..

Yada baharLaradır hasreti..

Kim biLebiLir Ki...Yada özLeme dost oLdugu içindir.

GizLi sakLı içine akan utangaç dertLeri..

Sırrı if$a oLmamı$ bir kaç damLa gözya$ı...

BeLki de sadakati biLmedigi içindir... Yada hiç görmedigi..

Yada sebeb yaLancı güne$e güvenmesi...

Peki ya yüregindeki masum a$kı ve vefasız sevgiLiyi...

BeLkide gönLü sadık yari hiç tanımadıgı içindir...
BeLkide hayatında hiç mutLu oLmadıgı için...
Yada Hiç Umudu KaLmadıgı için..
"O"nun bu;TEBESSÜME AiT ASLINDA ÇOK BüYüK AMA MiNiCiK GÖZYA$LARI...

Kim biLebiLirki..? KaLbi Kırık bi tebessüme ait minik gözya$Larını...

6 Şubat 2008 Çarşamba


Ne zormuş gerçekleri anlamak... Bir bakmışsın herşey boş,herşey anlamsız bundan sonra.Onca yaşanmışlık,onca anı,onca fotoğraf ve daha birçok şey...yalanmış meğer,ya da hata,belki de...bir düş... Ne hissedeceğini bile şaşırıyor insan.Herşeyi bir anda,bir günde,bir gecede silmek kolay mı? Kolaysa bunun yolunu bilen var mı? Bana da anlatsa ya!!! Zaten belliydi,gidişat kötü...Ama inandırmak zor kendini işte... Bilirsin; Her an arayacakmış gibi gelir.'Eminim o da beni düşünüyor' diye iç çekilir işte. Bilirsin beni,hafife almam kolay kolay kimseyi...



'' Nasıl dersin seni sevdim yalan demiyorum

Benim kalbim senin kadar sağır değil

İnanması kolay olsa gidermiyim

Sevda yüküm kolay değil''



Canımı öyle çok yakmalı,öyle çok yaralanmalıyım ki...İnsan olarak bile değersiz kılabilmeliyim ki unutayım...Tüm çabalarımın,tüm duygularımın ve tüm gözyaşlarımın boşuna olduğu beynime çivi misali çakılmalı ki;çıkarayım tamamen aklımdan,hayatımdan,ruhumdan.. .



''Neler gelir neler geçer içimden

Yüzün GÜLER için AĞLAR göçümden

Kaçıyormu sanıyorsun gözümden

Nasıl desem asıl yerim Cennet olsa yanın değil

Ölümsün sonunda sen...''



Ve öyle yara aldım,öyle sert darbeler yedim ki çekiçlerinden,varlığının yerinde eser bile kalmadı kinimden... Aslını istersen; artık nefret bile etmiyorum senden...!!!

5 Şubat 2008 Salı


Yalanmış ne varsa yaşadığımız. Ne varsa söylediğin, ne varsa hissedilen, her şey yalanmış. Bu kadar geç mi anlamalıydım? Bu kadar çok mu bağlanmış olmalıydım? Neden en başında değil de şimdi? Kaybolan zamanlar, yitik umutlar gelir mi geri? Issızdım. Yapayalnızdım. Çaresizdim. Karanlık ve de tükenmiştim vazgectiğimde. Sustum, söyleyemedim. İçim ağlıyordu da bir damla gözyaşı dökemedim. “Seviyorum” diyemedim. Toprağın kokusunu, havanın kokusunu, çiçeklerin kokusunu hepsini bir bir çektim içime bir Senin kokundu bilmediğim. Alâkadar olmadığım ne varsa bildim. Hepsini ezberledim. Yalnızca Sendin bir kelime edemediğim. . Dolaşıyordun damarlarımda. Sen sadece kendini anlattığın kadardın. Bir de Seni içimde büyüttüğüm kadar. Suskundum. Tek başınaydım. Âşıktım. Yanmış ve de kahrolmuştum hersey bittiğinde Yaşamak bile istemedim. Ölmeye de cesaret edemedim. “Seviyorum” diyemedim. Dur! deseydin, kal! Deseydin kalır mıydım seninle? Gitme! Desen, dinler miydim seni? “Sevdim Seni hem de aklının alamayacağı kadar” deseydin inanır mıydın birdaha? benn de seni en az yalanlarında büyüttüğün aşkın kadar sever miydin? Of! Yanıyor içim. ben böyle gitmemeliydim. vazgeçilmezimdim. uğrunda her şeyi göze alınırdı? imkânsızlık denen bir şey yoktu? seven her engeli aşardı? Şaşkınım... Yıkık ve viraneydim bittiğinden beriGitmezdim! Bunca YAlAN OLMASA... dayanamaz gelirdiM. Ama gittiM ve sen bakakaldın arkamdan. “Seviyorum” dedirtmedim...Yalanların, yanlışların, hataların ve de pişmanlıkların hepsi Senin olsun sus!! Gittiğim yer, hiç olmadığın dünyamdan daha fazla mutluluk vermeyecek bana bilesin! Affım yok! Ne sana ne de yaptıklarına. Vazgeçmiştim. Rest Çekmiştim. Savrulmuştum. Harabe ve yok olmuştum her tutarsıs hareketindeYaşamadıklarıma pişmanlık şöyle dursun, YASADIKLARIMA LANET OSSUN!! Geri dönme şansımız olsa belki söylerdim.Tekbir şey kaldı içimde; “Seviyorum” diyemedim


unutma! yüreğinde bir ismin imzası var ve sen onu silemezsin!!!

söküp atamazsın ne kadar uğraşsan da seninle beraber büyür ıcındekı sızı ilk önce onu hissedersin başkasına dokundugunda... unutma! bir kere sevdin mi uzun uzun yanarsın sitemler.. öfkeler birikirken ıcınde sen azalırsın. dilinde küfür elinde kadeh eksik olmaz günler böyle geçer. alışırsın... sabahlar artık gecikir. ister sağa dön ister sola gözüne uyku değil gidenin hayali gelir... kendini şiirlere verirsin elin sigaraya gider her on dakika da bir fena zehirlenirsin... unutma! bir süre güvenmeyeceksin kimseye kandine sığınacaksın aşk konuşulduğunda sen susacaksın of'larla ah'larla başlayacaksın her cümleye çevrende senden başka herkes haksız olacak senin haklılığınsa çaresiz gidecek çöpe.. unutma! bir gün kaldığın yerden başlayacaksın biri seni bulacak... önce korkacaksın eski acılara yakalanmaktan biraz ürkeceksin. ne kadar dirensen de nafile insansın sonuçta, seveceksin.... eski acılara bakıp da küsme sevdalara gavura kızıp da oruç bozulmaz sök at kafandan acaba'ları! bir kemik aynı yerden iki defa kırılmaz.. artık kararmaz gecelerin. bir daha yaşlar akmaz gözünden. sabahların gecikmez. kim bilir ağladığın günlere gülersin bir defa öldün ya zamanında? bir daha ölmezsin...

3 Şubat 2008 Pazar


BEN İYİYİM

O'na de ki...Duydum, herşeyi duydum...

Şimdi bana onu anlatıyorlar.

Sanki başka bir insandan bahsediyorlar.

Ben mi büyük anlamlar yükleyerek tam(am)lamışım O'nu...

Öyleyse ne kadar yanılmışım.

Yaratırken bir masal prensini çocuksu düşlerimde, kendimi ne kadar iyi kandırmışım.

Duyduklarım kara harflerle yazılacak masumiyet tarihine.

Kirletilmiş bir sayfaya, kalın uçlu simsiyah kalemlerle...

Bir Atilla İlhan şiiri gibi yazılanları yalnızca yaşayanlar anlayacak.

Şiirlerde bana, yalnızca O anlatılacak.

Biliyorum birgün kendisinin anlatıldığı şiirlere rastladığında yazılanları anlamayacak.

Zira tren çoktan uzaklaşmış olacak.

Hayatın karanlık bir ara istasyonunda yapayalnız kalanlar unutulmaya mahkum olacak.

O'na sor bakalım; En çok ne eksik kaldı, biliyor mu?

Gerçi ben bilmesini beklemiyorum.

Beni anlamasını beklemediğim gibi.

Benimki geç kalmış bir veda ya da yanlış anlaşılmış bir aşka bir türlü konulamayan nokta, nokta, nokta.

O'nun için denk gelirse eğer, iki lafın arasına sıkıştırıver söyleyeceklerimi.

"Bana pişman olacak kadar bile zaman tanımadı."Oysa her insan geriye dönüp baktığında "Acaba?" sorusunu sormak ister... hata yapıp yapmadığını ufak bir zaman aralığında tartışmak gereğini hisseder...

İçinden çıkamadığı durumlarla karşılaştığı anlarda bir süre için "kaçma hakkını" kullanmak için beyaz yalanlar söyler...

Ben bunların hiçbirini yapamadım.

Yapacak zaman bulamadım.

Belki bu yüzden bugün ben yalnızca "iyi olmuş" diyebiliyorum.

Yanılmadığımı, hata yapmadığımı düşünebiliyorum.

Beni en çok işte bu yaralıyor.

Bu kadar haklı çıkmak insana pişman olma fırsatını tanımıyor.

İnsan pişman olamayınca da "bi daha" diyemiyor.

Ayrılık, ( "zamansız" olunca ) tüm ağırlığını omuz başına bırakıyor.

Ve o orada durduğu sürece ben bir daha hiç bir zaman benzer ağırlıkları kaldırmayı göze almayacağım.Ortalama aşklara bir kez aldandım, bir daha aldanmayacağım.
Payıma düşürdüğün sadece hıçkırıklar dolusu gecelerdir. Ama yine de asıl yanmışlığım; seni çok geç tanıyan kalbimedir...

Her güne yeni bir çentik atıyorum duvara..Attığım her çentik tutsaklıktan kurtulmayı beklemek değil..Tutsaklığımın değerini bilmek için..Ve ben sana âşıkken tutsaklığı bilirim sevgilim, hürken esareti!Bağımsızken bağlanmayı bilirim gizli bir iple..Ve sensiz geçirdiğim günleri bilirim ben..Şimdiyse bir mum gibi eritiyorum o günleri..Sıcak çayda şeker gibi..Ve bir papatya falınla mutlu olmayı bilirim ben..Her seni seviyor çıktığında..Bazen yalnız olsam da benimle olduğunu bilirim en zor anlarımda..Ve iç geçirmeyi bilirim ben âşıkları görürken kol kola.. Seni özlemeyi bilirim ben,özlerken senin aklımdan çıkmayışını..Ve tüm günümü seninle geçirme hayalini..Her özel günde hediye almayı fakat onları sana verememeyi bilirim..Ve ben senle başladım sevmeye sevgilim..Bu yüzden sevmeyi bilmem ben..Ben yalnız seni sevmeyi bilirim..Bilirim de söyleyemem..

2 Şubat 2008 Cumartesi


Ben kardan bir adam sevdim …gülüşü donuk kalbi kor sıcaklında …bir sabah güneş
doğdurdum dünyamıza kardan adam artık yoktu sularına karıştı göz yaşlarım …

Kardan adamım, seni gerçek sandım.

Kardan adamım, ben gerçekten vardım.

Kısgında olsam …kısınca ne dediğimi bilmio da olsam …gözüm bişiyi görmüoda olsa gerçeklere senden daha yakındada dursam hayallerine ortak olmasam da bağırsam da yorsamda üzsemde basen küsüp gitsemde fikirlerin bana ters gelsede benim düşüncelerim seni üzsede bu kadar zıt ken birbirimise yokmuş gibide olsam bu hikayede senden daha çok vardım. . Oysa bu hikayede sadece sen kahramandın…

Her çocuk erimeyeceğini bilmek ister kardan adamının buna inanmak ister sadece isterki yarınlardada kardan adam olsun yanında. Her çocuk bahçesinde onun olduğunu bilirken güvenle uyur.bahçesinde kardan bir adam varken kalbi sıcacık olur.her cocuk hikayeler yazar ona ve her cocuk kardan adamı eridiince ağlar …

ERİDİN …AĞLADIM…



yaptığı kardaN adaMı buzdoLabıNda sakLaMak isteyeN küçük bir kızıN çocuksu iNaNcı(!) iNadı (!)ve safLığıyLa(.!.)...
Özlem…İlk özlem ana rahmine düştüğümüz anda başlar.. dışarıdaki hayata çıkma çabasıyla… farkında olmadan neyi özlediğimizi bilmeden ilk kalp atışlarımızla bedenimizin ruhumuzun içine yerleşendir özlem.. Bir ana anne sıcaklığına duyulandır özlem ….masum, çaresiz, sadece beklenmez mi? Sıcak kollarında, sıcak bir nefesle uykuya dalmayı küçük beden.. İlk adım atışlar, ilk kelimeler, etrafı dünyayı tanıma telaşıdır özlem..Bizi nelerin beklediğini bilmeden büyüme telaşıdır… Evcilik oynamaya.. koşmaya arkadaşadır özlem.

.Özlem..İlk gençlik hayallerimizedir.. Bir masum mektuba.. bir bakışadır.. kaçamak el tutuşlara aşk oyunlarınadır.. oyunu ne olduğunu… dokunmanın acısını zevkini bilmeden.. Bir cafe de oturmayadır özlem.. kalp atışlarına mahçup bakışlara… okul kırmaya aşk uğruna…Sevgiyedir.. kalbimizi henüz keşfetmeden.. sevdayı henüz bilmeden..Özlem…Çocukluk, gençlik özlemini özlemeye özlem.. O masum sonu mutlu biten özlemler.. Çocukken bir çikolataya özlem..bayramlarda bir kırmızı pabuça duyulan özlem… alınca mutlu olunan.. hoyrat gençlikte aşka özlem… bir bakışta bir gülüşte kalbi durduran…. Sonsuzluk.. işte bu dedirten..Özlem..En mutlu özlem… sonu olan.. sonu özlediğinle biten.. varışı sevdan olan özlemler..ÖzlemYa gelmeyeceğini, gelemeyeceğini bildiğine özlem… ya orada olduğunu bildiğin ses vermeyene özlem…. Ya özlemekten korkana özlem… ya yaşamaktan korkana özlem.. ya düşlere özlem.. ya yarını olmayacak aşklara özlem.. gideceğini bilerek sevilene özlem.. Yaşanamayacaklara özlem… İşte sonu olmayan özlem.. İşte vazgeçilemeyen özlem.. işte çaresiz bekleyişe özlem.. İnsanın içini acıtan… boşlukta yaşanan özlemler… Peki var mı bu özlemin sonu…? biter mi….? bu özlem.. Söz verirsin kendine özlemeyeceğim diye… tutulur mu bu söz…..? Kalbindeki özleme söz geçer mi……?

- ne büyük bir ustalıkla - kendi denizinin içinde nefes tutma denemesi yapıp, bir daha çıkamayacağı bile bile dalan dalgıç gibi ; KENDİNİ BOĞDUN...Aptallıklarını yuttun.



Aynı denizin sularında izledim seni. Uzaktan gördüm çırpınırken, ama bu kez yardım etmedim.Halin korkunçtu.Ama hayat bu.İki kişilik sandalımda artık senin için yer yoktu.


(insanlar basn sahip oldukalrının değerini asla bilmesler belkide bilemesler...onalra sunulan fırsatları son anların kahramanı olma hevesiyle mahvederler o an için büyük bir ustalıktır bu yaptıkları yanlışlarını göremesler aslında onalra değer veren seven kişilerin sabırlarını denerler fakat sabrın tükeneceğini bilemsler kendilerini mahvederler karsısındaki anlam verems izler sadece yaptıkalrını canı yanar aslında karsısındakinin canının yandıını gördüğünde ama nafile hayat buydu ve insanları defalarca affetmek bu sonucları doğuruyordu ....

kendi kendini boğan birisinn anısına:....)

Kızgın değilim sana... Kırgınım! Kendine öncelik tanıyıp beni ve hayallerimi sonsuza dek ertelemek zorunda bıraktığın için...Artık gelenlerin gitmemesi için değil,Onlardan gitmemem için savaşacağım belkide...İnsanoğlu ne tuhaf.!Her sevgi de ayrı hüzünler,Ayrı mutluluklar ama sadece farklı iki sonuç var;


Gİtmek...


Kimi zaman ayakların geri gidercesine,

Kimi zaman bi aşkı tamamen silercesine..!


Gideni izlemek...


Kimi zaman 'Dur' demekle dememek arasında binlerce kez ölmek,

Kimi zaman üstünden kocaman bi yükün kalkması...!