20 Şubat 2008 Çarşamba

Geleceğin ne getireceğini bile bilmeden geçmişin acılarına razı geliyoruz. Bu işte bir terslik var. Bir şeyler yanlış gelişiyor hayatımda, bulamıyorum. Belki fazla yalnızlık, belki yaşanılanların fazla güzel olması, zaman zaman, belki de yaşamam gereken daha doğrusu hakkettiğimi düşündüğüm hayatı yaşayamam henüz. Kim bilir, belki güneş bir gün tam benim üstümden doğar, batmamacasına, bakarsın yağmur yağar ıslatmamacasına beni, sırf üşütüp hasta olmayayım diye, bir sakin zaman arasında yürürken altında. Ya da gökyüzüne bakarken "mavi" bulutlar görürüm bir gün, bıraktığım gün batımlarından kalan hayatın kızarmış yanına değen.Umutlarım var. Gelecek, umudun dayandığı tek nokta. Benim umutlarım geçmişe dair, gelecekte bulacağım geçmiş. İnsan bugünden umut edemiyor, illede gelecek olacak. Beklemek hoşumuza gidiyor belkide, bırakamadığımız bir hayalin gerçeğini bulabileceğin bir zamanı beklemek, sessizce, sabırla. Bir gün karşına çıkarsa ne yaparsın dediğin insanların içinde gezindiği ve senin hayal olmasına rağmen onlardan kaçtığın bir zamanı bekliyorum. İçindeki olasılıklar hoşuma gidiyor, ola-ma-salıklar arasına karışmış gerçek bir hayatın, sahte yüzünü seviyorum işte.Hep güneşi karşılamak isterdim küçücük yüreğimle, bir gün güneşi yolcu ederken farkettim umudun da yaptığım yolculuklarda kaybolduğunu. Bir pazar sabahı sessiz bir sokakta bisiklete binmeyi kendi kendine öğrenmeye çalışan o yalnız çocuğun hayatını özlüyorum, tam bıraktığım yerde. O çocuğun umudu ben değildim, rüzgar biraz sert esti ve ben umudu baıtda unutup biraz doğuda kaldım güneşe nazaran.Bazen kendimden yoruluyorum ne çok...diyorum kendime ne çok düşünüyorsun diye. Bundandır belkide özlemim geçmişe. Aldıklarının hiçbirini geri getirmeyen bir varlık var ortada, gözümün içine baka baka akıyor, acıtarak bütün yaralarımı.

Hiç yorum yok: